Toplum Gazetesi/ALMANYA, 11 Temmuz 2021
Bir zamanlar sarı telefon kulübeleri vardı. Kentin her sokağında, her caddesinde, köşe başlarında. Yanyana, dizi dizi. Ne zaman telefon etmen gerekse, ne zaman acelen olsa, kesinlikle, konuşması bir türlü sona ermeyen, dışarda duranı şu kadar olsun umursamayan biri olurdu içinde. Sen ise çaresiz, elinde bozuk para, çoğu zaman 20 fenik, sabırla öyle beklerdin.
*
Saçlarını parıltılı bir yeşile boyamış, üzerinde kapkara bir giysi, kulaklarında maden küpeler, ayağında kısa bir etek, altında fileli kara çoraplar. Karşısındaki gençle tartışıyor. O da karalar içinde. Boyalı saçlarıyla, öfkesinden tüyleri kalkmış foksterier köpeği andırıyor. Yanlarında karalara bürünmüş başkaları da var. Hepsi de birbirine benzeyen kızlı erkekli bir grup genç. Ellerde bira şişeleri, çoğu aileleri ile sorunlu, topluma da karşıt tipler. Kollarda, omuzlarda, yanaklarda dövmeler. Birinin sol kolunu boydan bir kertenkele kaplıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Yanlarından geçenler tuhaf, biraz da ürkek onlara bakıyor ve hızla yoluna devam ediyorlar.
Kara giysili gençlerin hemen karşısında bir telefon dükkânı! Kentin birçok yerindeki bu dükkânlardan vatan hasreti çeken yabancılar Amerika'dan Afrika'ya, Asya ülkelerine, Türkiye'ye ucuza telefon edip yakınlarıyla dakikalarca çene çalıyorlar. Kapısında, çocuklarını sakinleştirmeye çalışan bir Afrika güzeli durmuş. Az ötede iki kabadayı çene çalıyor. Hepsi de birilerini bekliyor gibi. İçerde maviye boyanmış üç telefon kabini. Birkaç da bilgisayar var. Her kafadan bir ses çıkıyor. Burası bir Cybercafé, bir Babil Kulesi! Tanrı insanların dillerini karıştırmış, kimse kimseyi anlamıyor! Çünkü Almanca konuşulmuyor. Telefon kabinlerinden duyulan Çince, Arapça ve Türkçe'ye çeşitli Afrika dilleri de karışıyor. Burada on beş dakika duran Almanya'da olduğunu unutuyor!
170 ülkeden tam 140 bin insan
Kasada oturan gençten adam Hintli'yi andırıyor. Kurnaz patron bakışlarıyla hiçbir şeyi gözden kaçırmıyor. Dükkânı sabahın erken saatlerinden gece yarısına dek açık. Üç numaralı kabindeki kara tenli kadın çok yumuşak bir sesle, gülümseyerek konuşuyor. Elinden tuttuğu küçük kızı fıldır fıldır gözlerle sağına soluna bakınıyor. Kasadaki adam, çekik gözlü bir kadına değişik telefon ücretleri konusunda bilgi veriyor. Onu anlamayan kadın tekrar tekrar soruyor. Adam sabırlı, yanıtları hep aynı oluyor. Kadın on dakika sonra dükkânı terk ediyor. Hiçbir şey anlamamış olduğu yüzünden belli. Sıra bende. Elimdeki kâğıdı uzatıp fotokopi çekmesini rica ediyorum.
Tam 170 ülkeden 140 bin insanın yaşadığı ve yüzün üzerinde yabancı dilin konuşulduğu Stuttgart'ta bu gibi dükkânlar para basıyor! Her ne kadar çoğu insanın cebinde akıllı telefon varsa da kabinden Vietnam'ı, Kongo'yo, Küba'yı aramak 'cep'ten ucuz. Bağlantı da daha iyi. Her renkten, her kültürden, her dinden insan kapılarını aşındırıyor. Taş çatlasa yirmi metrekare dükkân son aylarda küçük bir postane de oldu! Mektubunuzu paketinizi verebiliyor, para da havale edebiliyorsunuz. Avro bekleyen yakınlarına her ay başında para yollayanlar dünyanın 200 ülkesinde 347 bin şubesi olan MoneyGram'ın buradaki hizmetinden yararlanıyor! Tam karşıdaki dükkânın sahibi ekmeğini yıllardır 'akıllı telefonlar' satışından ve tamiratından kazanıyor, son bir yılda maske satışından da. O burayı çalıştıranın ağabeyi. Dükkânının kapısında hep kuyruk var. Kuyrukta tek Alman göremezsiniz!
Stuttgart tren istasyonunun altındaki pasaj sabah akşam insan kaynıyor. Karalar içindeki, vücutları dövmeli gençler pasajın büyük Schloss parkına açılan girişine yıllardır el koydular. İş çıkışı otobüse, tramvaya, metroya, trene koşuşturanların kendilerini toplumdan dışlamış o tiplere bakacak zamanı yok. Canları da istemiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder