9 Kasım 2025

"Yaşam, insanlığın en büyük yalanı!"

Cumhuriyet, 9 Kasım 2025

STUTTGART - AHMET ARPAD

Üç kişi. İki genç adamla bir genç kadın. Üçü de tepeden tırnağa karalar içinde. Gökyüzü gibi. Kara bulutlar neredeyse yere değecek. Yağmur yağdı yağacak. Az ötede yaşlı iki rahibe ayaklarını sürüye sürüye toprak yolda yürüyor. Başları önlerinde. Uzun etekleri yere sürünüyor. Kara giyimli genç kadın elini uzatıp mezar taşını okşuyor, üzerindeki siyah haça dokunuyor. Yüzü bembeyaz. Ölü gibi. Bütün mezarlığı dolaşıyorlar. Bazı mezarlar ve üzerlerindeki haçlar ile pek ilgileniyorlar. Gençten bir adam görünüyor, koşar adım yanlarından geçiyor. Peşinden gelen siyah kurt köpeği, kadının kara eteklerini uzun uzun kokluyor. Sonra en yakın ağaca doğru yürüyor. Önden giden efendisini pek umursadığı yok. Her ağaç altını koklayıp şöyle bir duruyor. Genç adam sesleniyor. Boşuna. Yağmura yakalanmak istemediği belli. Yerden bir dal alıp atıyor. Kurt köpeği ileri fırlıyor. Adam hızlanıyor. Ağaç ve mezar taşları arasında gözden kayboluyorlar.

Stuttgart'ın Hoppenlau mezarlığı eski ağaçları ve geniş gezinti yolları ile daha çok bir parkı andırıyor. Kentin göbeğinde mezarlık ve park bir arada. Hoppenlau yılın her mevsiminde güzel. İnsanların ilkyazda çiçek kokularını genzine çektiği, kent yazının bunaltıcı sıcağında büyük ağaçların serinliğine sığındığı, güz aylarında yaprakların arasında dolaştığı, kışın kartopu oynadığı bir park-mezarlık.

Kentin göbeğinde mezarlık

1626 yılında Stuttgart kent duvarlarının dışında büyük bir yeşil alana kurulan Hoppenlau Mezarlığı bugün kentin göbeğinde. Wilhelm Hauff, Gustav Schwab, Christian D. Schubart gibi ünlü yazar ve şairlerin yanı sıra Württemberg eyaletinin tanınmış kişileri de 18. ve 19. yüzyılda buraya gömülmüş. Hoppenlau'da kentin 250 yıllık tarihi yaşıyor. 19. yüzyılda büyültülen mezarlığa 1824 yılında bir de Yahudi mezarlığı eklenmiştir. Eski ve değişik şekildeki 1600 mezar taşı 1963 yılında ‘korunması gereken tarihi eserler' kapsamına alınmıştı.

Hoppenlau'nun Yahudi mezarlığı bölümünü Korona öncesi her yıl yurtdışından gelen yüzlerce Stuttgart doğumlu Yahudi turist de geziyordu. İkinci Dünya Savaşı öncesi Hitler'den kaçan bu insanlar ve onların çocukları, doğup büyüdükleri topraklara uzun yıllar sonra tekrar geldiklerinde, bu mezarlıkta yatan akrabalarını da ziyaret etmeden dönmüyordu. Tarihi mezar taşlarındaki kimi İbranice yazılar ve rakamlar zor okunuyor.

Birden ağaçların arasından yaşlı bir adam çıkıyor. Sakalları uzamış, üzerindeki palto eskimiş. Elinde büyük bir şişe kırmızı şarap. "Ne bakıyorsun onlara?" diye homurdanıyor. Bomboş bakışlarını taşlarda gezdiriyor. "Ben hepsini tanıyorum," diyor ve yoluna devam ediyor. Gözden uzaklaşıyor.

Mezarlık artık iyice ıssız. Kara giysililer de aniden ortadan kaybolmuş. Görünürde yoklar. Eve gitmeli. Hava yağmura çevirecek gibi. Ötelerde bir yerde şimşekler çakmağa başladı. Ağaçlar yıldırım çeker, derler. Neme lazım... Arkama dönüyorum. İrkiliyorum. Duvara birileri kocaman kara harflerle yazmış: "Yaşam, insanlığın en büyük yalanı!" Hemen az önceki kara giysili gençleri anımsıyorum. Eminim onlar yazdı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder