30 Ağustos 2025

"Yeşil ile bezenmiş bir çevreden özgür düşünce doğar"

Aydınlık Avrupa, 30.08.2025

STUTTGART - AHMET ARPAD

Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü (OGM) Ağustos ortalarında 2025 yılı içinde 5 binden fazla yangınla mücadele edildiğini açıkladı. OGM'nin açıklaması şöyle: "27 uçak, 105 helikopter, 5 binden fazla kara aracı, 25 bin personel, 132 bin gönüllü yangınların afete dönüşmesini engellemek için savaş halindeyiz..." Orman Genel Müdürlüğü'nün (OGM) paylaştığı verilere göre Ocak–Temmuz döneminde 4.426 orman yangınında yaklaşık 49.769 hektar ormanlık alan yandı. 

"Yeşil ile bezenmiş bir çevreden özgür düşünce doğar" sözlerini Başbakan Erdoğan 2013'de söylemişti. Çok doğru! O günlerde Orman ve Su İşleri Bakanlığının, Gazi Üniversitesi Gölbaşı Yerleşkesi'nde yapılan "5 Milyon Üniversite Öğrencisi İçin 5 Milyon Fidan Dikimi" törenine katılan törende konuşan ve Ziya Paşa'nın, "Eşek ölür, kalır semeri, insan ölür, kalır eseri" sözünü hatırlatan Erdoğan: "Bu eserlerle övüneceğiz, lafla değil" demişti. "İddia ediyorum, en az 100 yıllık tarihi süreç içinde en talihli genç nesil işte bugünün genç neslidir... Biz sadece bugünü değil, yarınları, sadece kendimizi değil çocuklarımızı, torunlarımızı da düşünüyoruz. Ağaç dikme konusunda, çevre hassasiyeti konusunda kimse bizi eleştiremez. Biz ağaç dikme konusunda, çevrecilik konusunda Cumhuriyet tarihinin en büyük projesini yürüttük. Bu topraklara, bu ülkenin şimdiye kadar gördüğü en fazla fidanı biz diktik. Şu ana kadar 3 milyar fidan dikildi. 2008-2012 yılları arasında, Cumhuriyet tarihimizin en büyük ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberliğini hayata geçirdik. Şimdi de 5 milyon öğrenciye 5 milyon fidan dikiyoruz." 

"Kimse bizimle çevrecilikte yarışamaz"

Modern kentler inşa ederken insanların doğal yaşamdan kopmamasına, ağaçtan ve yeşilden ayrılmamasına özen gösterdiklerini söyleyen Başbakan Erdoğan şöyle devam etmişti: "Ağaç dikme konusunda, çevre hassasiyeti konusunda kimse bizi eleştiremez, kimse bizimle çevrecilikte yarışamaz. Bütün rakamlar ortada."

Aynı günlerde AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı da Web sitesinde başka bir gerçeğe dikkati çekmişti: "Kirli hava tabakası canlı hayatı olumsuz yönde etkilemektedir. İstanbul nüfusunun hızlı artışı ve kalitesiz yakıt kullanımı nedeniyle 1985 yılından sonra hava kirliliği yaşanır olmaya başlanmıştır. 1990'lı yıllardan sonra da tehdit edici boyutlara ulaşmıştır..." İstanbul gazeteleri de bu ölümcül tehlikeyi konu yapmış: "İstanbul'da yaşamak ömrü 4 yıl kısaltıyor" diye başlık atmışlardı! Yeşile zarar veren karbondioksit, azot monoksit, yeraltı sularına karışan nitratlar ve tarlalardaki çeşitli asitler kanser hastalığının baş nedenlerinden biri. 

Ağacın olmadığı yerde insan yaşayamaz

Ağaçlar insanın neden olduğu hava kirliliğinin yüzde 50'sini temizliyor. Uzmanların açıklamalarına göre bir hektar ladin ormanı yılda 32 ton, bir hektar kayın ormanı yılda 68 ton, bir hektar çam ormanı da 30-40 ton karbondioksit yüklü havayı emiyor. Sadece bir kayın ağacı saatte 1,5 kilogram oksijen üretiyor. Ağaç yaşlandıkça insanlara yararı artıyor. Örneğin 100 yaşındaki, 35 metre boyundaki bir kayın yılda 2,5 ton karbondioksit filtre edebiliyor. Bu nedenle endüstri ülkelerinin büyük kentlerinde yeşil alanlar çok önemli. 600 bin nüfuslu Stuttgart'ın merkezinin yüzde yirmisi yeşil alanla kaplı. Avrupa'nın en büyük parklarına sahip Viyana'da kişi başına 25 metrekare yeşil alan düşerken, her gün 4 milyon aracın yollarını aşındırdığı dev kent İstanbul'da bu alan bir metrekarenin altında. Sağlıklı bir yaşam için ise kişi başına en az on metrekare gerekiyor! 

30 Eylül 2010 günü Stuttgart'ta kent merkezindeki 25 tarihi ağacın kesilmesini engellemek isteyen kadınlı erkekli, genç, yaşlı binlerce kişiye gaz ve tazyikli su sıkan, onları sert coplarla döven polis, altısı ağır olmak üzere dört yüz kişinin yaralanmasına neden olmuştu. Bu olay beş ay sonraki seçimlerde eyalet başbakanının başını yemiş, açılan ve uzun süren davalar sonucu emniyet müdürüyle beş polis de değişik cezalara çarptırılmıştı! 

Yeşil örtü hızla yitiriliyor

Dostlarla güney Karaorman'da yürüyüşteyiz. Az sonra Donaueschingen geride kalıyor. Ağaçlar sıklaşıyor. Sağımız solumuz çamın çeşidi. Ötelerde, güneyde, Feldberg Dağı. Doruğu 1500 metre. Yamaçları yörenin ünlü kayak merkezi. Çevresindeki göller her mevsim turist çekiyor. Sağlıklı, temiz hava ve doğanın eşsiz güzelliği bura insanının geçim kaynağı. Madalyonun bir yüzü güzel. Mutlu edici. Ancak bir de tam karşıtı öteki yüzü var. Daha gerçekçi olanı. Bütün Avrupa'da olduğu gibi Karaormanlar'da da ağaçlar ölüyor. Ülkenin en büyük yeşil örtüsü tüm önlemlere karşın yitiriliyor. Otomobil egzozlarının değiştirilmesi, yeni benzin türlerinin denenmesi, fabrika bacalarına özel filtreler takılması pek işe yaramıyor. Hava kirliliği devam ediyor, asitli yağmur ve asit yüklü sis bulutları ormanlara iniyor, ağaçlar yavaş yavaş ölüyor. Karaormanlar'da yapılan yürüyüşlerde ağaçların yaşam savaşını yakından görmek mümkün. 

İnsan, kafasında bu gibi kötümser düşüncelerle Karaormanlar'da gezinirken ister istemez anavatanını düşünmeden edemiyor. Türkiye'nin endüstri girmiş büyük kentleri, hava ve çevre kirliliğinin hiçbir önlem alınmadan dev adımlarla ilerlediği güzel İstanbul, Marmara Denizi, Akdeniz'in temiz kalabilmiş köşelerinden cennet Gökova, Yatağan Termik Santralı çirkin örneği gözlerinin önüne geliyor. Oralarda doğa elden çıkarılmış, insan çoktan unutulmuş!

13 milyon ağacı kesenler...

Üniversitesi ve büyük katedraliyle ünlü güzel Freiburg'a yaklaşırken aklımız hâlâ anavatanda! Düşünmeyi sürdürüyoruz: Yeşilin hızla betonlaştığı, on binlerce ağacın kesildiği İstanbul'da acaba yılda kaç ölümün nedeni hava kirliliği? Bunu ne soran var ne de araştıran. Hava kirliliğinden tek ölen ağaç mı? Türkiye'de maden ocakları, taş ocakları, termik santrallar ve havalimanları uğruna on binlerce ağaç kesmeyi sürdürdüler. İstanbul'a yeni havalanı inşaatı öncesi ÇED raporuna: "2.5 milyon ağaç kesilecek" diye yazdılar, fakat sonra inşaat sürecinde 13 milyon ağacın kesildiğini Kuzey Ormanları Savunması uydu görüntüleri aracılığıyla yaptığı analizle kanıtlamıştı. 2012-2019 yılları arasında 13 milyon ağacın 8 milyonu havalimanına, 1.2 milyonu havalimanı inşaatı için açılan taş ocaklarına, 3.7 milyonu da havalimanına gidiş sağlayan Kuzey Marmara Otoyolu'na kurban edilmişti.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu o günlerde sunduğu yazılı soru önergesinde, 3. Boğaz Köprüsü uğruna 2 milyon 700 bin ağacın kesilmesiyle doğanın ve insan sağlığının olumsuz etkileneceğinden, hava kirliliğinin toplu ölümlere neden olabileceğinden söz etmişti. Ancak İstanbul'a oksijen pompalayan ormanlara yine de kıyılmış, yeni bir Boğaz köprüsü uğruna milyonlarca ağaç yine de kesilmişti. Bu öyle bir kıyım olmuştu ki, şimdi uzaydan bile görünüyor! Tanrıkulu sormaya devam etmişti: "Ağaçların kesilmesi İstanbul'da hangi hastalıkların artmasına neden olacaktır? İstanbul'da yılda kaç kişi hava kirliliğinden yaşamını yitriyor?" O günlerin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise, dünyanın en büyük kentlerinden birine oksijen pompalayan ormanlarda üç milyona yakın ağacın kesilmesine nedense hiç ses çıkarmamıştı! 

Top tüfek kullanmadan insan öldürenler

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) son yıllardaki açıklamaları tüyler ürpertici: "Avrupa'nın büyük kentlerinde yaşayan insanların yüzde doksanı ciğerlerine zehirli hava dolduruyor!" WHO'ya göre sadece Avrupa'da yarım milyon insanın erken ölümüne hava kirliliği neden oluyor. 'European Study of Cohorts for Air Pollution Effects'in (ESCAPE) bir araştırması da ciğer kanseriyle kalp yetmezliğinin ana nedeninin hava kirliliği olduğunu kanıtlıyor. Yeşil hızla betonlaşıyor! Göller çöl oluyor. Önce ağaçlar ölüyor, sonra da insanlar...

Avrupa Ekonomik Alanı'nın açıklamasına göre, 2022 yılında Almanya'da partikül madde (PM2.5) kaynaklı hava kirliliği nedeniyle toplam 69.865, dizel egzoz kirleticisi NO2 nedeniyle de 28.464 kişi yaşamını yitirdi. Buna karşılık, aynı süreçte ülke genelinde trafik kazalarında yaklaşık 2.800 kişi öldü. Hava kirliliğinden ölümlerin başlıca nedeni kalbin yeterli kan ve oksijen alamaması. Her yıl 7 Eylül'de kutlanan 'Mavi Gökyüzü Uluslararası Temiz Hava Günü'nde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa'da havayı temizlemek için ortak çabaların yoğunlaştırılması çağrısında bulunuyor ve hava kirliliğiyle savaşırken daha güçlü ortaklıklara ve daha fazla yatırıma ivedi gerek olduğunu vurguluyor. Tehlike büyük. Nedeni de insan!

CHP Muğla Milletvekili Cumhur Uzun 8 Ağustos 2025 tarihinde, bundan 40 yıl önce üç üniteyle devreye giren Yatağan Termik Santralı'nı bölgeye verdiği yeni zararlar nedeniyle meclis gündemine taşıdı: "Son günlerde yoğun biçimde gözlemlenen hava kirliliği başta çocuklar, yaşlılar ve solunum rahatsızlığı bulunan vatandaşlar olmak üzere tüm bölge halkının sağlığını olumsuz etkiliyor." İnsanlar insanları öldürüyor! Top tüfek kullanmadan! Hava kirliliği, orman yangını, ağaç kıyımı, susuzluk... Tümünün de nedeni bizleriz! İnsanoğlu intihar ediyor, farkında değil! En son haberde geçen hafta Sinop'tan geldi. İktidara yakın iş adamı Mehmet Cengiz'in şirketi Eti Bakır Boyabat'taki ormanlık alana açacağı bakır ocağı uğruna 51 bin ağacı kesecek. 1263 futbol sahasına denk gelen arazi insan eliyle çölleşecek! Aynı günlerde Kırşehir'den de benzeri kötü haberler geldi. Koruma altındaki Kızılırmak havzası, Seyfe gölü ve kent ormanlarında altın aramak isteyen şirketler ön çalışmalara başladı. Yörede yaşayanların içme suyu kaynağı olan topraklara sondaj kuyuları açılacak, tarım ve hayvancılık ellerinden alınacak.

* * *

Ella Adoo-Kissi-Debrah 2010 yılında Londra'da astıma yakalandığında 6 yaşındaydı. 2013 yılında ölümünün ardından yasal yollara başvuran ailesi uzun bir hukuk savaşının ardından kızlarının dünyada 'hava kirliği nedeniyle ölen ilk insan' olduğunu resmen kabul ettirmeyi başarmıştı!

24 Ağustos 2025

Donald Trump ve yapay zekâ

Cumhuriyet, 24.08.25

Stuttgart – Ahmet Arpad

Kısa süre önce şu haber dikkatimi çekti: "Yapay zekâ uzmanlarının kaleme aldığı bir araştırmada dile getirilen AI2027 adlı senaryo, yapay zekânın 2027'de kontrolden çıkacağını ve 10 yıl içerisinde de insanlığın sonunu getireceğini iddia ediyor." Birkaç ay önce de başka bir haberi ilginç bulmuştum: "ABD Başkanı Donald Trump ülkesinin yapay zekâ altyapısını güçlendirmek amacıyla 500 milyar dolarlık yatırım yapılacağını duyurdu."

Bu güncel konuyla ilgilenen uzmanlar yapay zekânın insanlar arasındaki ilişkileri olumsuz değiştirip sosyal izolasyonu yaratabileceğini söylüyor. "Bu buluş toplumları bağımlı yapabilir, kişilerin sosyal yaşamlarını olumsuz etkileyebilir" diyorlar. Onlara göre bağımlılık insanların üretici olmasını engelleyebildiği için toplumsal bozulmaya neden olabilecek. Yapay zekânın yaratıcı süreçte düşünsel tembelliğe de yol açması sonucu toplumların sorunları artacak.

TOPLUMLAR İÇİN OLUMSUZ SONUÇLAR

Avrupa Parlamentosu 1 Mayıs 2025 tarihinde şu açıklamayı yapmıştı: "Yapay zekânın yetersiz kullanımı ciddi bir sorundur. O, AB'nin önemli programları uygulayamamasına, rekabet gücünü kaybetmesine ve ekonominin durgunluk yaşamasına yol açabilir. Toplumlar için olumsuz sonuçlara neden olabilir. Yapay zekânın aşırı ve gereksiz yerlerde kullanımı toplumda riskler de taşır."

Gelişmiş yapay zekâ sistemleri insan kontrolünden çıkma riski taşıyabiliyor. Yanlış programlandıklarında doğurdukları ciddi sonuçlarla toplumsal düzeni bozabileceklerinden korkuluyor. Çünkü sahte bilgi üretimiyle manipülasyona kapı açılabilecek. Özellikle deepfake (bir insanı yapay zekâ ile daha önce bulunmadığı bir video veya fotoğrafın içine dahil etme) teknolojisiyle oluşturulan sahte videolar toplumsal kaosa ve güvenin sarsılmasına neden olabilecek.

TRUMP, 'JEDİ ŞÖVALYESİ'

Donald Trump 2 Nisan 2025'te: "Bugün Kurtuluş Günü, ABD'nin altın çağı geliyor" sözleriyle dünyayı yine şaşırtmayı başardı ve bir yapay zekâ görseliyle dikkatleri üzerine çekti. Beyaz Saray'ın yayınladığı ve onu bir "Jedi şövalyesi" gibi gösteren fotoğrafın altında Trump'ı ABD'nin kurtarıcısı olduğu düşü yatıyor olabilir! Acaba "Kurtuluş Günü"nde söyledikleriyle dünyanın birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkesine savaş açmayı mı kafasından geçiyordu? Bir yapay zekâ fotoğrafı olan "Jedi şövalyesi"nin erken bunamanın tipik bir belirtisi olduğunu savunanlar da var!

4 Mayıs "Star Wars" hayranları tarafından "Güç seninle olsun" sloganının İngilizcesi nedeniyle "Jedi Günü" olarak kutlanıyor. Beyaz Saray'ın X hesabından ülkede kutlanan "Yıldız Savaşları Günü" nedeniyle yapılan paylaşımda "Yıldız Savaşları" filmlerini anımsatan ve elinde kırmızı ışın kılıçlı başkahraman Trump posteri 36.1 milyon kez görüntülendi ve de "Star Wars" hayranlarını müthiş öfkelendirdi. Aynı "şövalyeyi" o günlerde piyasaya sürülen Trump tişörtlerinde de görmek mümkün!

ABD başkanı yapay zekâ tarafından oluşturulmuş videolardan birinde de "Gazze Kurtarıcısı" rolünde... 25 Şubat 2025 tarihli videoda Gazze turistik bir tatil kentine dönüşmüş, gökdelenlerin arasında lüks arabalar dolaşıyor. Sokak görüntülerinde Trump'ın altından heykelleri! Bu yapay zekâ videosunda Elon Musk da heykellerin arasında geziniyor. Mayıs başında da Papa Françesko'nun cenazesine katıldıktan bir hafta sonra, Beyaz Saray Truth Social platformunda Trump'ın papalık giysileri içinde çekilmiş bir yapay zekâ görüntüsünü paylaşmıştı. Üzerinde Katolik kilisesi liderlerinin giydiği beyaz cüppe, boynunda haçlı uzun bir altın zincir, başında da gösterişli bir başlık! Görüntüyü paylaşmadan bir gün önce gazetecilere şaka yollu, kendisinin papa olmak istediğini söylemişti. O günlerde bu davranışıyla birçok Katolik'in öfkesini üzerine çekmişti. New Jersey, Newark Başpiskoposu Joseph Tobin bunu bir "aşağılanma" olarak nitelendirmişti. İtalya'dan da sert eleştiriler gelmiş, eski İtalya Başbakanı Matteo Renzi, X'teki fotoğrafı utanç verici olarak nitelendirmişti.

ARKALARINDA KİMLER VAR?

Donald Trump'ın 20 Ocak 2025 tarihinde yeni ABD başkanı olarak yemin ettiği törende büyük teknoloji şirketlerinin sahiplerinden Jeff Bezos, Elon Musk ve Mark Zuckerberg en ön sırada oturuyordu. Törene katılan bu "dev liderlerle" Trump'ın aynı karede yer alması büyük yankı uyandırmıştı. Çünkü Meta, Amazon ve Tesla gibi devlerin yeni yönetimin sosyal medya, yapay zekâ ve kripto paralara yönelik düzenlemelerinden nasıl etkileneceği sorusu kafalarda oluşmuştu. Aynı günlerde Trump'ın kendi kripto para birimi $Trump'ı piyasaya sürmesi ne anlama geliyordu? Amazon'un da benzer yapay zekâ projeleri üzerinde çalıştığı biliniyor.

Trump, Bezos, Musk ve Zuckerberg... Arkalarında kimler var?

17 Ağustos 2025

"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?"

Aydınlık Avrupa, 17.08.2025

STUTTGART – AHMET ARPAD

Çoktandır bekliyordum, sonunda geçenlerde gerçekleşti. İki ev ötedeki komşum, yıllardır her Cumartesi lüks otomobilini garajından çıkarıp kaldırıma park ediyor ve bir saate yakın suyla, sabunla bir güzel yıkıyordu. Geçen hafta eve döndüğümde villasının önünde bir polis otomobilinin durduğunu gördüm. Yaşlı ve zengin komşu polislerle tartışıyordu. Kapıyı açıp bahçeye girdim, durdum ve kulak kabarttım. Genç memurlar komşuma yaptığının yasa dışı olduğunu söylüyordu. Çünkü hem yayalara engel oluyordu, hem de şampuanlı pis suları kanalizasyona akıtıyordu. Polisler para cezasından söz edince yaşlı komşu sesini yükseltti. Daha çok dinlemeyip içeri girdim. Kendini haklı görmekte inat ediyordu! Bakalım zengin komşu haftaya Cumartesi lüks otomobilini nerede yıkayacak?

Alman dilinde bir özdeyiş vardır: "Parası olan güçlüdür, güçlü olan haklıdır!" Bir süre önce benzeri başka bir olaya tanık olmuştum. Karşıdan karşıya geçmek üzere çizgili yaya geçidine doğru yürüyordum. Aynı anda spor giysili genç bir kız koşarak geçide geldi ve hiç durmadan caddeye atladı. Onu son anda fark eden küçük otomobil frene bastı. Hemen arkasındaki gösterişli SUV zar zor durdu, tamponlar neredeyse birbirine değdi. Zengin aracının (!) kapısı açıldı, iri yarı bir adam aşağı indi, hızla öndeki otomobile gitti ve el kol hareketleriyle bağırıp çağırdı. Söylediğine göre küçük aracın sahibi haksızdı! Bence ise haksız olan koşarak çizgili yaya geçidine atlayan kızla, dev aracını öndekine çok yakın süren SUV'inin şöförüydü. Küçük otomobilin penceresi açıldı, ufak tefek bir adam bir şeyler mırıldandı, iri yarı, şık giyimli SUV sahibi ise elleri belinde bir şeyler homurdandı. Sanki: "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diyordu. Çok öfkeli olduğu yüzünden okunuyordu. Birden arkasına döndü ve dev aracına bindiği gibi hızla olay yerinden uzaklaştı...

Güçlünün kendini hep haklı sanmasını, bir zamanlar gazetelere yansıyan ilginç bir başka olay da kanıtlamıştı. Stuttgart'ın güzel Schloss alanındaki her yanı camdan kübik bina Sanat Müzesi. En üst katında masaları hep dolu bir lokanta var. Gazetelerin yazdığına göre eyalet başbakanı bir akşam yanında misafirleriyle içeri giriyor. Rezervasyonu filan yok. En önde manzaralı bir masa istiyor. Lokanta dolu. Şef garson arkalarda masa vermek zorunda kalıyor. Başbakan bağırıp çağırarak lokantadan ayrılıyor.

Orta sınıf kayboluyor 

Alman toplumunda son yıllarda dikkati çeken bir gelişme yaşanıyor: Dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olan Almanya'da devletin kasasına giren vergiler rekor düzeydeyken fakirle zengin arasındaki makas gittikçe açılıyor. Orta sınıf kayboluyor, kendini seçkin sanan yeni zenginler çoğalıyor. Toplumsal sorunların sürekli arttığı, günlük yaşamın zorlaştığı ülkede gittikçe daha çok insan artık yalnız, fakir ve ümitsiz. Almanlar kendilerinin ve ülkenin geleceğinden korkmaya başladı. Milli gelirin %50'sine nüfusun %10'nun sahip olduğu bilinen bir acı gerçek! Resmi verilere göre Almanya'da 6 milyon çocuk ve genç fakir ailelerde yaşıyor. Bu sayı son on yılda ikiye katlanmış! Ekonomisi güçlü ülke "aile ve eğitim fakiri" listesinde birinci sırada.

Toplumsal gerçekleri kavramak istemeyenler

Darmstadt Üniversitesi'nden sosyoloji profesörü Michael Hartmann "Burnu Büyükler" adlı kitabında günümüz Almanyası'nda ekonomide, politikada ve üst düzey yönetimde yanlarına kimseyi sokturmayan yaklaşık 4 bin 'seçkin' olduğundan söz ediyor! "Bu kişiler bir yandan ülke toplum yaşamında etkili olurken, diğer yandan da insanlardan uzaklaşıyor, içlerine kapanıyor", diyor Prof. Hartmann. "Kendileri gibi olmayanlarla kesinlikle görüşmüyorlar." Onlar aldıkları kararların ve gerçekleştirdiklerinin kuruluşları, şirketleri ve partileri için doğru olduğuna yüzde yüz inanıyor. Kökenleri, yetişmeleri ve eğitimleri 'elit' olan bu insanlar toplumsal gerçekleri her zaman kavrayamıyor, kavramak istemiyor, çoğunluğun yaşamından gittikçe uzaklaşıyor! Kendi evrenlerinde yaşayan bu seçkinlere (!) günümüz Avrupası'nda sayıları hızla artan sağcı popülist partilerde de rastlanıyor...

10 Ağustos 2025

Deve kafasına eseni yapar!

Cumhuriyet, 10 Ağustos 2025

Hava sıcak mı sıcak. Kimi develer yüksek ahırların serinliğine çekilmiş, kendini genç hissedenler öğle sıcağına karşın çayırları ve ağaç altlarını yeğlemiş. Stuttgart'tan Tübingen'e uzanan yolun yamaçlarındaki çiftlikte yaşayan develerin çoğu çift hörgüçlü. 

Bir köşede küçük çocuklar küçük develerle baş başa, onları okşuyorlar, bir iki aylık yavrulara biberonla süt veriyorlar, kulaklarına bir şeyler mırıldanıyorlar, birbirlerinden hiç çekinmiyorlar. Az ötede başka çocuklar develere binmiş gezintiye çıkmaya hazırlanıyor. Ormanda ve çayırlarda yapılan dört kilometrelik deve gezisi bir saat sürüyor. Deve çiftliğinde algılama bozukluğu olan çocuklara ergoterapi tedavisi de uygulanıyor. 

Üç milyon yıl önce Kuzey Amerika'dan Asya'ya geçtiği tahmin edilen develer bundan 5 bin yıl önce evcilleştirilmiş. Çok dayanıklı bu yük hayvanından her kıtada yararlanılıyor. Son otuz yıldır Almanya'nın değişik yörelerinde deve çiftlikleri açıldı. Genç develerin boyun altından elde edilen tüyler çabucak alıcı buluyor. Deve sütünden kremler, sabunlar, banyo losyonları üreten çiftlikler de var.

Stuttgart yakınlarındaki deve çiftliği, doğa park Schönbuch'un içinde. Çevresi ormanlar, çayırlar ve ekili tarlalarla kaplı. Burası develerin ötesinde lamalar, eşekler ve köpekler de barındırıyor. Aynı aileden develer küçük gruplar oluşturmuş. İçlerinde beyaz olanları da var. Yeni doğmuşlar analarının peşinden ayrılmıyor. Hele biri var ki, bakıcı kızın dediğine göre birkaç gündür ilk kez dışarıda dolaşmaya çıkmış. Ürkek. Sürekli bağırıyor, gruptan diğerleri yanına gelip onu kokluyor. "Yatıştırmaya çalışıyorlar", diyor bakıcısı. Yeni bir grup da temiz havaya çıkıyor. Deneyimliler en önden koşar adım gidiyor, leziz otlar onları bekliyor. Kimisi ise hemen otlayacağına az ötedeki toprağa uzanıyor, sağına, soluna dönüp duruyor. Toprak banyosundan zevk aldıkları belli!

DAHA ÇOK KEDİYE BENZER

Deve çiftliğinin sahibi Claudia: "Haftanın belirli günlerinde develerle gezintilere çıkma olanağı var", diyor. "Çocuklu ailelere de istek üzerine doğum günü partileri düzenliyoruz. Küçükler burada okul stresinden, yetişkinler de iş stresinden kurtuluyor. Deve iyi niyetli gibi görünür, fakat istedi mi de kafasına eseni yapar, o köpekten çok kediye benzer."

Stuttgart'ın az ötesindeki bu çiftlikte develer mutlu mutlu geziniyor. Yöre Karaormanlar'ın kuzeyi. Onları ilk kez gören gözlerine inanamıyor. Arabistan Yarımadası'nın kızgın kumlu tepeleri nire, güney Almanya'nın Karaormanlar'ı nire? Bu ormanlık yörede kışın haftalarca kar kalkmıyor. Develer soğuk günleri sıcak ahırlarda geçiriyor, yazları da çamların, kayınların gölgesinde, yemyeşil çayırlarda huzur içinde yatıyorlar... Mutlu olmalılar. Anavatandaki "akrabaları" işten işe koşarken veya zengin efendilerinin düzenlediği deve yarışlarına katılırken onlar burada keyif çatıyor. İş yok, güç yok. Ekmek elden, su gölden...

Bir zamanlar okumuştum, Türkiye'de 1935 yılında 120 bin deve varken günümüzde bu sayı 1500'e düşmüş. Acaba ülkemizde develer niçin azaldı?


3 Ağustos 2025

Mavi gözlü, sarışın ve safkan

Aydınlık Avrupa, 3 Ağustos 2025

Ahmet Arpad

Merkezi Bonn'da olan resmi kuruluş "Bundeszentrale für politische Bildung'un 2024 yılı sonunda yaptığı açıklamaya göre Almanya'daki nüfusun %30'u yabancı kökenli! 57 milyon Alman'a karşı 25 milyon yabancı kökenli yaşıyor. Almanya millî futbol takımının yarısı da yabancılardan oluşuyor! 

Ülkede "safkan Almanlar"ın sayısı hızla azalıyor! Yaşam koşulları son 20 yılda gittikçe zorlaşan Almanya'da daha çok insanın evlenmekten ve çocuk doğurmaktan kaçınması da yönetenleri korkutuyor. Bu "ürkütücü" nüfus gerilemesini nasıl önleyeceklerini bilemiyorlar. 

Naziler ve Sarışın 

Bundan 100 yıl önce de yönetenlerin benzeri bir sorunu vardı! Birinci Dünya Savaşı'nın ardından ve yaşam koşullarının zorlaştığı 1920'li yıllarda Almanya'da nüfus büyük bir hızla azalmaya başlamıştı. 1933'te başa geçen nasyonal sosyalistler safkan Alman ırkının geleceğini güvenceye almak için doğum oranının bir an önce artması gerektiğini kafalarına koymuştu. Bu nedenle de Hitler'in sağ kollarından Heinrich Himmler emri altındaki paramiliter SS'lere 1935 yılında "Lebensborn yurtlarını" kurdurtmuştu. Evlilik dışı ilişkiler sonucu hamile kalanların kürtaj yapması da yasaklanınca kadınlar çocuklarını artık Lebensborn yurtlarında dünyaya getirmeye başlamıştı. Ancak doğumun ardından annelerinin elinden alınan çocukların yetiştirilmeleri devlet sorumluluğu altına girmişti. 

'ÜLKEYE SAFKAN İNSAN GEREKLİ' 

Savaşın başlamasıyla Himmler, işgal edilen ülkelerde görev yapan tüm SS'lerle yüksek rütbeli polislere yolladığı bir emirle onlardan, "sınır ötesi görevlerinde geleceğin Alman neslini unutmamalarını" talep etmişti. SS subaylarının yabancı kadınlarla yapacağı evliliklerden veya evlilik dışı ilişkilerden dünyaya gelecek çocuklar devlet güvencesi altında olacaktı. Nazi ırk temizliğine ve sağlık ideolojisine dayanan "ırksal olarak saf ve sağlıklı" diye sınıflandırılan kişilerin ilişkiler yoluyla "Aryan" çocukların doğum oranını yükseltmek amacıyla SS tarafından başlatılan ve devlet tarafından desteklenen Lebensborn e.V. ("Yaşam Kaynağı") "Ülkenin parlak geleceği için safkan, güzel ve sağlıklı bir üstün Alman ırkı yetiştirmekti Nazilerin kafasından geçen" diye yazıyor Dorothe SchmitzKöster, "Alman Anneler Hazır mısınız?" adlı kitabının önsözünde. Himmler politik amaçlı bu emriyle yakışıklı SS subaylarını zinaya teşvik ederken evlilik dışı ilişkileri de yasallaştırmıştı. Özellikle Norveç, Belçika ve Fransa'da da bu amaçla 13 Lebensborn yurdu açılmıştı.

Kafatası Ölçümü 

1945'e kadar Almanya'daki yurtlarda "safkan üstün ırk" ideolojisine uygun 8 bin çocuk dünyaya gelmişti. Norveç'te babası SS subayı olan çocukların sayısı 12 bin idi. Himmler'in bu ülkeyi çok önemsemesinin ve adamlarına "Çok sayıda Norveçli kadınla ilişkiye girin" diye emir vermesinin nedeni, Norveçlilerin "güzel ırk" Vikinglerin torunu olduğuna inanmasıydı. İlerleyen savaş yıllarında Himmler'den gelen bir emirle askerler Polonya, Fransa ve Yugoslavya'da Alman'a benzeyen küçük çocukları kaçırmaya başlamıştı. Almanya'ya getirilen ve çocuksuz Nazi ailelere evlatlık verilen bu çocukların sayısı belli değil. Nazilerin düşündeki Alman'a uyması için en önemli ölçütlerden biri kafatasıydı. Alnı ile başının arkası arasındaki mesafe ne kadar uzun olursa çocuk o kadar çok "gerçek bir Alman"dı! 

BİR MİLYON FRANSIZIN DEDESİ, BABASI NAZİ 

Bundan birkaç yıl önce Nazi dönemi üzerine araştırmalar yapan soybilimci Hans-Peter Wessel kendisiyle yaptığım bir yazışmada: "Almanya'da kafatası ölçmek Nazilerden önce başlamıştı", demişti. "Teyzem İrma 1924'te ortaokuldayken müdür yardımcısı Dietrich Klagges bütün çocukların kafatasını ölçmüş. Nasyonal sosyalist ideolojiyi Almanya'ya Hitler getirmemiştir. Sonraki yıllarda Braunschweig eyaleti içişleri bakanı olan Klagges, Avusturyalı Hitler'in 25 Şubat 1932'de Alman pasaportu alabilmesinde de büyük rol oynamıştır." Savaş yıllarında Danimarka'da 6 bin, Belçika'da 40 bin, Hollanda'da 50 bin kadın, Alman babadan çocuk doğurmuştu. Fransa'da ise tarihçi Fabrice Virgil'in yeni bir araştırmasına göre SS subayları geride 200 bin çocuk bırakmıştı. Uzmanlar günümüzde 1 milyon Fransızın babasının ve dedesinin Nazi askeri olduğunu iddia ediyor! SS arşivlerine göre Rusya'da da "birkaç yüz bin çocuk" Alman babadan.

Lebensborn 

Savaş bitiminde Lebensborn yurtları, buradaki anasız babasız çocuklar ortada kalmasın diye kapatılmamıştı. Çocuk sağlığı uzmanı Profesör Hellbrügge, Münih yakınlarındaki Steinhöring yurdunu gezdiğinde burada sadece sarışın, mavi gözlü ve güzel çocuklarla karşılaşmıştı. Ancak hepsi dalgın, suskun, içine kapanıktı. Hellbrügge 20 yıl geçtikten sonra o çocukları tekrar bulmuştu. Çok az "Lebensborn" çocuğu ilkokulu bitirebilmişti. Sarışın güzel çocukların zekâsı en alt düzeydeydi. Sinir sistemleri bozuk, seks yaşamları sıfır, suç işlemeye çok yatkın insanlar bulmuştu Hellbrügge. 

Nazilerin "safkan üstün ırk" düşü çok şükür gerçekleşmedi!