Toplum Gazetesi/ALMANYA, 14 Ağustos 2022
Saat 13.26. Paris'ten gelen Le Train à grande vitesse (TGV) Karlsruhe istasyonuna on dakika geç girdi. Kapılar açıldı. Yolcular indi. Peronda bekleşenler çabuk çabuk bindi, kapılar hemen kapandı ve TGV saat 13.28'te yoluna devam etti.
Daha yerimize bile oturmamıştık. Paris'ten gelip Stuttgart'a giden hızlı tren Karlsruhe'de iki dakika durmuştu. Fransızlar’ın bu lüks treni, otomobille 7,5 saat süren iki kent arasını 3 saat 09 dakikada alıyor. İlk kez 2008'de gerçekleşen bu bağlantı sayesinde Stuttgart'tan Paris'e uçmaya gerek yok artık. Çünkü TGV de uçuyor! Hızı saatte 320 kilometreye varan bu trenle Seine kıyıları, Eyfel Kulesi artık Stuttgart’a çok yakın. TGV Paris ile Stuttgart arasında sadece iki kez duruyor. Fransa'da Strasbourg'da, sınırı geçince de Karlsruhe'de.
Gecikme 4 dakika
İki dakika sonra kent gözden kayboluyor. Hafif bir uğultu. TGV Stuttgart yönünde uçmaya devam ediyor. Yanımda oturan gençten adamın bavulu filan yok. Sadece bir sırt çantası. Heyecanlı gibi. Elindeki derginin sayfalarını okumadan şöyle bir karıştırıyor. Karşımızdaki ışıklı tabela, trenin saatte 235 km ile gittiğini gösteriyor. Genç huzursuz. Az sonra yanımıza gelen kondüktöre biletini gösterirken soruyor:
"Acaba Stuttgart'a zamanında varacak mıyız?" Biliyorum TGV'nin Stuttgart istasyonuna girişi saat 14.04'te. Genç adamın biletini kontrol eden memur, Fransız aksanıyla Almanca yanıt veriyor: "Sanırım gecikme 4 dakikaya düşecek. Varış saatimiz 14.08 olabilir."
Bu yanıt yanımdakini pek memnun etmemiş gibi. "Fakat benim 14.14’de kalkan Münih trenine aktarma yapmam gerekiyor..." Fransız, parmağının ucuyla kasketini şöyle bir geri itip: "Merak etmeyin, yetişirsiniz" diyor ve nazikçe gülümsüyor. "Münih treni 16. perondan kalkıyor, biraz koşmanız gerekebilir..." Ve benim uzattığım bileti de zımbalayıp yoluna devam ediyor.
"Eşim Evde Bekliyor..."
Adamın sözleri, yanımdaki yolcuyu pek rahatlatmışa benzemiyor. "Bu ne biçim iş!" diye kendi kendine homurdanıyor. Dayanamıyorum, ona dönüp konuşuyorum: "Bakarsınız Münih treni de rötarlıdır." Gençten adamın gözlerinde hüzün var. "Fakat ya tam zamanında kalkarsa", diye mırıldanıyor. "Kaçırmam hiç de iyi olmaz... Saat 14.14 trenine mutlaka yetişmeliyim."
Ben sormadan o anlatıyor. "Eşim evde bekliyor. Akşama tiyatroya gideceğiz. Bugün evliliğimizin birinci yıldönümü!" Münih'te yaşıyorlar. Fakat onun işi Karlsruhe'de. Pazartesiden cumaya. Hafta sonlarını ise Münih'te eşinin yanında geçiriyor. "Ne yapacaksınız, insan bu zamanda nerede iş bulursa, orada çalışmak zorunda", diyor.
Adam haklı. İşin azaldığı son yıllarda çoğu insan çalışmak uğruna evini terk edip başka kentlere gidiyor, aileler bölünüyor, babalar çocuklarını, eşlerini haftanın iki günü görüyor. Bunun yanı sıra ekmek parası için her gün köy ve kasabalardan yakındaki büyük kentlere akın eden on binlerce çalışan da var. Yedi-sekiz saatlik iş uğruna sabahın köründe yola çıkan bu insanlar akşamın karanlığında evlerine dönüyor. Ekonomik krizin son birkaç yıldır artmasıyla Almanya küçük bir iç göç yaşıyor şu sıralar.
"Günde iki kez telefonlaşıyoruz", diye devam ediyor gençten adam. Sonra birden gülümsüyor. "Üniversite yıllarından tanıdığım bir arkadaşım var. Evli. Münih'te ev aldılar, fakat arkadaşım Hannover'de, karısı da Viyana'da çalışıyor. Cuma akşamı uçağa atladıkları gibi Münih'teki evlerinde buluşuyorlar. Pazartesi sabahı da ilk uçakla yine ters yönlere gidiyorlar. Biri Viyana'ya, öteki de Hannover'e…"
Bakışları hız tabelasında. TGV saatte 255 yapıyor. "Demek ki, beterin beteri varmış", diyorum. "Siz yatıp kalkıp şükredin halinize!"
Adam sesini çıkarmıyor. Başını pencereye çeviriyor, bakışları ötelerde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder