Cumhuriyet, 18 Eylül 2022
Ahmet Arpad
Sanki Topkapı Sarayı'nın hazine dairesine girdiniz. Bulgari, Tiffany, Heuer, Chopard... İnsan nereye bakacağını şaşırıyor. Vitrinler kolye, küpe, yüzük, kol saati dolu. Her şey pahalı mı pahalı. Altın, platin, gümüş. Pırıl pırıl, ışıl ışıl camekânlar gözleri kamaştırıyor. Birkaç müşteri var, onlar da pek Almana benzemiyorlar. Kadınlar alışveriş yapıyor, adamlar sohbet ediyor. Paralı Doğu Avrupalılar olmalı. Bin beş yüz değişik parfümün satıldığı şık Beauty Department'e hiç uğrayan yok. Bir kat yukarıda Gucci, Dior, Chanel. Burada da müşteriden çok personel var. Güzel kızlar elleri önlerinde gülümseyip bekleşiyorlar. Her taraf şık, ışıl ışıl, modern, bakımlı. Satılanlar güzel ve çekici. Gereksinimi olmasa bile bir şeyler almak istiyor insan. Tabii cebinde parası varsa!
AVRUPA'NIN EN BÜYÜĞÜ
Günlerden çarşamba, öğle üzeri. Avrupa'nın en büyük satış merkezlerinden Berlin KaDeWe'nin bütün katları bomboş, in cin top oynuyor. Bu yıl 115. yaşına basan 60 bin metrekare alana sahip mağazada 380 bin çeşit eşya satışa sunuluyor. Sabahtan akşamın geç saatlerine kadar iki bin personel, müşteri bekliyor. Katları birbirine altmış dört yürüyen merdiven ile yirmi altı asansör bağlıyor. Korona öncesine kadar günbegün elli bin insanın ziyaret ettiği söylenen KaDeWe geçmişini mumla arıyor. Batı Avrupa'nın bu dev mağazasını dünya savaşları bile sarsamamıştı. Hitler daha 1933 yılında Yahudi aile Tietz'i satışa zorlayıp KaDeWe'ye el koymuş, başına da Aryan birini getirmişti! On yıl sonra bir Amerikan savaş uçağının üzerine düşmesiyle harap olan mağaza 10 Temmuz 1950'de yeniden açıldığında tam 180 bin Berlinli coşkuyla kapılarına saldırmıştı. KaDeWe aynı hücumu, onlarca yıllık düşleri sonunda gerçekleşen Doğu Berlinlilerin Kasım 1989'da duvarın batı tarafına geçmesiyle yaşamıştı.
Berlin'i ziyaret eden her turistin uğradığı söylenen KaDeWe'nin bugün sadece üst iki katı dolu. Rusya'nın, İran'ın havyarları, Fransa'nın şampanyaları, adını bilmediğiniz ülkelerin şarapları, uzakların narenciyeleri, Pasifik adalarının egzotik yiyecekleri otuz şarküterinin vitrinlerini dolduruyor. Kat kat, dizi dizi peynirler, dev jambonlar, yer mantarları, dört yüzün üzerinde ekmek ve sandviç çeşidi... Parisli Lenôtre'nin vitrinlerinde, sabahın altısında uçakla gelmiş, olağanüstü görünümde ve lezzette pastalar, ağızda eriyen inanılmaz çeşitte fondanlar. Bu kat hiçbir krizden etkilenmeyen insanlarla dolu. Cepleri paralı, giyimleri şık mı şık hanımlarla beyler ayaküstü bir şeyler atıştırıyor, şampanya yudumluyor. Istakozlar, istiridyeler, havyarlar, füme balıklar onları bekliyor.
BERLİN AYAĞIMIZIN ALTINDA
Biz ise en üst kattaki self-servis lokantayı yeğliyoruz. Burayı daha çok turistler doldurmuş. Aşçıların gözünüzün önünde hazırladığı değişik yemekler çekici. Adam başı en az 30 Avro'ya karnınızı doyurduğunuza değiyor. Berlin ayağınızın altında.
Unter den Linden Bulvarı'ndaki Café Einstein'da masalar dolu. Berlin'de yaşayan edebiyatçı tanışla Viyana kahvesi yudumlayıp Sacher Torte yerken yayın dünyasının son yıllarda yaşadığı krizden söz ediyoruz. Parlamento az ötede. Sorduğumuz garson kız: "Başbakan Merkel ara sıra uğrardı, yeni başbakan Scholz ise adımını henüz içeri atmadı", diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder