16 Ocak 2022

Sanki Ondan Yücesi Yok

Toplum Gazetesi, 16 Ocak 2022


Dar, uzun bir cadde. Arnavutkaldırımı döşeli. Eski ortaçağ evleri bir kolyenin incileri gibi dizilmiş iki yanına. İkişer üçer katlı. Tahta, balçık, tuğla, taş karışımı bir işçilik var bu rengârenk yapılarda. Hepsi elden geçmiş, bakımlı. Kırmızı kiremit kaplı damları dik. Evler sanki bir minyatür kentin oyuncak evleri! Otel ufacık, dar, odaları küçük, pencereleri minnacık, tavanlar alçak mı alçak. Her yan tahta kaplı, orta yerdeki yüksek yatak kocaman, yastıkları, yorganı kuştüyü. Üçüncü katın penceresinden görünen, dar, uzun cadde kasabanın merkezi. Araç trafiğine kapalı. Evlerde pek oturan yok. Bürolar, butikler, lokantalar, küçük barlar, pastaneler, çiçekçiler, kafeler, butik pansiyonlar...

Günlerden cumartesi. Az ötede, evlerden büyükçe, tarihi belediye binası. Önünde dört köşe bir alancık... Cumartesileri bu şirin alan, bir pazaryeri. Tezgâhlarını kurmuş yöre köylüleri, alacakaranlıkta getirmişler pazara; tarlaları, bahçeleri o hafta ne vermişse. Salatalar, elmalar, patates ve soğanlar yığın yığın, öbek öbek.

Alanın üç bir yanı yine tarihi evlerle kaplı. Tümü de elden geçmiş, bakımlı. Pencereler, kapıları, panjurları tahta oyma, üstün bir işçilik. Üç kattan yükseği yok. Daha ortaçağda dikkat etmişler kentlerde düzene... Rengârenk her şey. İnsanından sebzesine, çiçeğinden tarihi yapısına. Güneş iyice yükseliyor, öğle yaklaşıyor. Serin hava ılıklaşıyor. Otelin önünde kadınlı erkekli şık insanlar söyleşip gülüşüyor. Acaba ne kutluyorlar şu hüzünlü günlerde? Pazarda alışverişi bitirenler İtalyan'a uğruyor, espresso, capucino içmek, eve gitmeden önce tanışlarla biraz çene çalmak, günün keyfini çıkarmak için...

Kilise, Ondan Yücesi Yok

Alandan kiliseye uzanan yolda çalgıcılar. Trompet, kontrbas, saksofon. Çaldıkları havalar oynak. Başlarında kapkara koca şapkalar. Sakallar uzamış. Şakalaşıyorlar yanlarından geçenlerle, durup dinleyenlerle, yere açtıkları örtücüğe para atanlarla. Yol yokuşlaşıyor. Yükseliyor kiliseye doğru. Sonra sağda bir sokak. Daracık, küçük.

Adı çok ilginç: "Türk Sokağı"... Ne işi var burada? 1494'te Besigheim'a bir Osmanlı Türkü'nün geldiği biliniyor. Sultan II. Mehmed'in (Fatih) başlattığı Otranto Seferi'nin (1480-1481) ardından İtalya'da kalan ve sonraki yıllarda Almanlar'ın yaşadığı Orta Avrupa topraklarına göç eden Osmanlılar'dan biri olduğu tahmin ediliyor. Besigheim'a yerleşiyor. Bir süre sonra Hıristiyanlığı kabul ediyor ve kayıtlara adı Hans Türk olarak geçiyor!

Az sonra karşımızda, tepemizde, her şeye yukardan bakan kilise. Devasa. İnsanların üstüne üstüne geliyor. En büyük o! Sanki ondan yücesi yok. Bastırıyor küçük kasabayı, altında eziyor doğayı, yaşam dolu evleri, şu günlerde özgürlüğü çok özleyen insanları...

Hızla ikişer, üçer katlı şirin evlerin arasındaki dar sokaklardan geçip Neckar ırmağına iniyoruz. Ferahlıyoruz. Sular güneşte pırıl pırıl. Karşı kıyılar hafiften beyaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder