25 Kasım 2021

"Mektuplar günün birinde yine anımsanır"

www.arti49.com 25 Kasım 2021

AHMET ARPAD 

20. yüzyılın en insancıl yazarı Stefan Zweig (28 Kasım 1881 - 23 Şubat 1942) 140 yaşında. O hep güncel. İnsan ve yazar olarak özgürlüğüne düşkündü. Stefan Zweig mektup yazmasını çok severdi.

*


Yirminci yüzyıl Alman Dili Edebiyatı yazarları arasında Stefan Zweig mektup yazmasını en çok seven edebiyatçı olarak kabul edilir. Mektuplaşmak, ilişkiler kurmak, onları itinayla koruyup, yıllarca devam ettirmek Stefan Zweig için bir yaşam gereksinimiydi. İlk yapıtlarıyla hemen tanınmaya başladığında henüz yirmi beş yaşlarında genç bir yazardı. Döneminin hayran olduğu ünlü edebiyatçılarına kitaplarını imzalayıp göndermeyi severdi. Onlardan gelen yanıtlarla başlayan mektuplaşmalar zamanla karşılıklı diyaloglara dönüşmüştü. Mektupların ardından buluşup görüşmeler ve sohbetlerle yakın dostluklar oluşmuştu.

Rilke, Schnitzler, Bahr, Freud, Gorki ve Hesse gibi zamanının ünlü edebiyatçılarıyla sürekli yazışmıştı. Birbirinden değişik ünlülerle anlaşıp uzun yıllar onlarla yakın dostluklar sürdürmesi Zweig'ın bir "yeteneğiydi." O, kendisinden daha yaşlı, karakterleri birbirine hiç benzemeyen bu kişilerin her birine "nabzına göre şerbet vermesi"ni bilmişti.

Rainer Maria Rilke ile nazik ve gerçekçi görüş alış verişlerinde bulunmuş, Arthur Schnitzler ile dostça bir baba-oğul ilişkisi kurmuş, aralarındaki tüm karşıtlıklara ve eleştirilere karşın Hermann Bahr ona hep yakın bir meslektaşı gözüyle bakmıştı. Kendisinden yirmi beş yaş büyük Sigmund Freud'a hayranlık besleyen Stefan Zweig ona hep çok saygılı davranmıştı. Birbirlerine yazdıkları mektupların içeriği çoğu zaman bilimseldi, Freud'un çalışmalarını ve öğretisini içeriyordu; Zweig bunlardan özellikle öykülerinde yararlanıyordu. Bu yazışmalarda çoğu kez psikolojinin derinliklerine iniliyor, Zweig'ın kaleminden çıkmış olanlar kimi zaman yanlış anlaşmalara neden oluyor ve karşılıklı mektuplaşmalar pragmatik tartışmalara dönüşüyordu. Yahudi ailelerden gelen Freud ile Zweig'ın arasındaki ilişki Nazilerden kaçarak İngiltere'ye sığınmalarının ardından yakın dostluğa dönüşmüştü.

Kendinden yirmi yaş büyük Arthur Schnitzler'e olan yakınlığı ise çok daha dostça bir baba-oğul ilişkisiydi. Zweig, Schnitzler'e saygı duyuyor, onu "ustası" olarak kabul ediyor, onunla her türlü edebî sorunu rahatça tartışıyordu.

Hermann Bahr ile olan yakınlığı kimi zaman dostça, kimi zamansa eleştirel olmuştu. Özellikle Bahr'ın 1914 yılında çıkan ve savaşı onaylayan denemeler kitabı nedeniyle Zweig hayal kırıklığına uğramış, ona olan tepkisini eleştiri dolu mektuplarıyla belirtmekten kaçınmamıştı. Aradan yıllar geçtikten sonra da Bahr'dan, açıkça o kitabında ileri sürdüğü düşüncelerin yanlış olduğunu kabul etmesini ve onları geri almasını talep etmişti.

Savaş karşıtı Stefan Zweig aynı şeyler söz konusu olsaydı Rilke veya Freud'a böyle davranamazdı. Kendinden altı yaş büyük Rainer Maria Rilke'ye yazdığı mektuplarda ciddi ve tarafsızdır. Rilke de ona yolladığı yanıtlarda çoğu kez kibirsiz ve gösterişsiz olup görüşlerinde çok gerçekçidir. Zweig, Rilke'yi kendi neslinden kabul ettiği için hiçbir zaman onu kendine örnek almamıştır. Bu nedenle birbirlerinin zıttı bu iki edebiyatçının on dört yıl boyunca aralıksız mektuplaşmış olması biraz şaşırtıcıdır.

Maksim Gorki'yle 1923-1936 yılları arasında süren mektuplaşmaları çok ilginçtir. Bunlar büyük sosyalist bir gerçekçi ile yürekli ve antifaşist bir hümanistin birbirlerine yazdıkları belgesel yanı en yüksek mektuplardır. Maksim Gorki'nin yabancı meslektaşlarına yolladığı mektuplar arasında Stefan Zweig'a yazılanlar, içerikleri bakımından en önemlileridir. Zweig'ın "Büyük Ustam" dediği Maksim Gorki'ye yolladığı ilk mektuptaki şu sözler, ona verdiği değeri kanıtlaması açısından önemlidir: "... Alman edebiyatında gerçeği böylesine güzel ele alan bir yazar yok... Sanat aracılığı ile gerçeğin derinlerine inilmesi gerektiğine inanıyorum... Bana göre siz bunu olağanüstü başarıyorsunuz. Bir Tolstoy bile sizin başarınıza ulaşamıyor. Kitaplarınızı seviyorum! İçinde yaşadığımız kötülük dolu bu yıllarda sizin insancıl yanınıza da çok saygı duyuyorum!" Maksim Gorki de yanıtında Zweig'ı göklere çıkarır: "... İkinci öykünüz, kadına yaklaşımındaki insanüstü duyarlılığı, konusunun özgünlüğü ve sadece gerçek bir sanatçının başarabileceği anlatım gücüyle beni etkiledi. Öyküyü okuyup bitirdiğimde mutluluk içinde kendi kendime gülümsedim. Öylesine başarılı yazmıştınız ki!" Zweig ile Gorki'nin birbirlerine yollamış olduğu mektuplar karşılıklı saygı ve değer vermenin güzel belgeleridir.

Hermann Hesse yaşamı boyunca döneminin çok az edebiyatçısı ile mektuplaşmıştır. O daha çok ressamlar ve müzisyenler ile yazışmayı severdi. Gerek Konstanz Gölü kıyılarında, gerekse İtalyan İsviçre'sinde yaşadığı yıllarda sürekli mektup yazdığı sadece iki yazar dostu vardı: Stefan Zweig ve Thomas Mann.

Hermann Hesse'nin Zweig'la mektuplaşması genç yazarın 1922'de yayınlamış olduğu "Paul Verlaine" antolojisini kendisine yollamasını rica etmesiyle başlamıştır. O yıllarda adını ilk önemli eseri "Peter Camenzind" ile duyurmuş olan Hesse'nin bu ilgisine genç edebiyatçı Zweig şaşırmıştı. Bir antikacının yanında boğaz tokluğuna çalışmakta olan Hesse, bazı edebiyat dergilerine yazdığı şiirler ile birkaç yıldır Zweig'ın dikkatini çekmekteydi. Ondan bu antoloji isteğinin gelmesine Zweig hem çok şaşırmış hem de çok sevinmişti. Kısa süre sonra Hesse de, şiirlerini toplamış olduğu iki kitabını Zweig'a yollayarak ilgisine teşekkür etmişti. Viyana'daki üniversite yıllarında kaleme aldığı altmış şiirini içeren kitabı "Gümüş Teller" ile Hesse'nin ilgisini çeken Zweig'dan, Hermann Hesse daha 1901 yılında Basel Üniversitesi'nde vermiş olduğu "Günümüz Şairleri" konferansında övgüyle söz etmişti. Çevresiyle ilişkileri sınırlı olan, yaşamını daha çok kitaplar ve doğa ile geçirmeyi seven, çoğu kez içine kapanık Hesse'nin, insanlararası ilişkileri seven, sürekli bir ülkeden ötekine giden, kendine yeni yeni dostlar edinen Zweig ile uzun yıllar süren bir dostluk kurması ilginçtir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında her ikisi de savaş karşıtı görüşleriyle dikkati çeker. 1920'li yıllar Hesse ile Zweig'ın en üretken oldukları, iyice ünlendikleri dönemdir. Zweig'ın yapıtları birçok dile çevrilirken, Hesse bu onura uzun yıllar sonra erişir. Almanya'da Nasyonal Sosyalistler'in güçlenmesi her ikisinin de alınyazılarını birleştirir.

"Mektupları okuyacak zamanınız ve keyfiniz var mı şu sıralar? Olacağını umarım", diye yazar Stefan Zweig 14 Eylül 1912 tarihinde Hermann Bahr'a yolladığı mektubunda. "Yaşamda mektupların tuhaf bir rolü vardır. Onları severiz, sonra onlar unutulur, yitirilir, fakat günün birinde yine anımsanırlar." İlk yazışmalarına 1904'te başlayan Zweig, dostlarıyla mektuplaşmalarını 1939 yılına kadar aralıksız devam ettirmiştir.

Joseph Roth - Stefan Zweig mektuplaşmaları 20. yüzyıl Avrupası'nın iki değerli edebiyatçısı arasında geçen bir "söyleşi"dir. Birbirlerine yolladıkları (1927-1938) sayısız mektupta, dönemin politik sorunlarından, kişisel görüşlerinden, edebiyat üzerine düşüncelerinden söz ederler. Görüşlerinde ve olayları yorumlamada Joseph Roth Stefan Zweig'a göre biraz daha kişisel ve duygusaldır.

Stefan Zweig ve ikinci eşi Charlotte Altmann evliliklerinin ikinci yılında, 1942 yılının 23 Şubat günü intihar ederler. İlk eşi Friderike'ye bir gün önce yazmış olduğu mektup şöyle biter: "Bu satırları en son saatlerimde yazıyorum. Karara varalı kendimi nasıl da neşeli hissettiğimi gözünün önüne getiremezsin... En iyi dilekler ve sevgiler. Her şeye karşın rahata ve mutluluğa kavuştuğumu öğrendin, yürekli ol!"

Eşi Friderike ile yaptığı yazışmalar (Stefan Zweig – Friderike Zweig, Mektuplaşmalar 1912-1942, Ayrıntı Yayınları, 480 sayfa) tam 1220 aşk, evililik, yolculuk ve sürgün mektuplardan oluşur. Stefan Zweig'ın "Sokulma" döneminde Friderike'ye yazmış olduğu mektuplar kayıptır. O yıllarda aşk romansı sadece baştan çıkarıcı bayan von Winternitz'in kaleminden akar... Stefan Zweig'ın en verimli dönemi (1919-1933) olan Salzburg yıllarından günümüze çok mektup kalmıştır. Aile içindeki huzursuzluklar, eşlerin ayrı yaşaması, üçlü ilişki ve boşanma 1930'lu yılları ‘çekici' yapar. Bu dönemde Zweig'ların yaşamı oldukça gergindir. ‘Soğuma' döneminde ise Friderike Zweig'dan bugüne çok az mektup kalmıştır. Özellikle iltica ettiği Amerika'dan kocasına yazdığı mektuplar kayıptır.

"Ulaştığı ünü çokça hak etmiş olan alçakgönüllü, duygusal ve üstün yetenekli bu insanın dönemin baskısı altında ezilmiş olması çok trajiktir", diye yazmıştı Thomas Mann yıllar sonra. Stefan Zweig'ın mektupları günümüze kalmış çok değerli belgelerdir. Günde ortalama 15 mektup yazdığı bilinen Zweig'in yaşamı boyunca on binlerce mektup yazmış olması gerekiyor!

Ahmet Arpad

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder