Aydınlık Avrupa, 25.05.2025
STUTTGART
Ahmet Arpad
Arka arkaya dizilmişler. Alacalı bulacalı, rengârenk bir kolye örneği. Austin, Mercedes, BMW, Fiat, Borgward. Çoğu İsviçre plakalı. Eski, antik, "oldtimer". En yenisi 1958 modeli. Kimilerinin üzeri açık. Direksiyonda oturanlar da giysilerini otomobilin yaşına uydurmuş. Yirmiye yakın, göz kamaştırıcı, yüreği hoplatan bir dizi oldtimer, Karaormanlar'da günlük tura çıkmış. Tuna kıyısında trenin geçmesini bekliyorlar. Günlerden pazar. Güneşli, hafif serin bir havada insanlar akın akın gelmiş yöreye. Otomobilleriyle gelenler var. Kilometrelerce öteden pedala basan bisikletliler de. Ormanlarda, Tuna kıyısında uzun yürüyüşe çıkmışlar, kanolarıyla suları arşınlayanlar, çimenlerde top oynayanlar, balık tutmaya çalışanlar da var. Kısacası yöreye gelen herkes gününü gün ediyor.
Az sonra Beuron Manastırı'nın kapısındayız. Manastır, Tuna'nın yeryüzüne kavuştuğu Donaueschingen'e 58 km uzakta. Bize kapıyı açan Peder Martin gülümsüyor. Koyu kahverengi cüppesi yerlere kadar. "Hoş geldiniz," diyor. Manastırı gezdirmeyi kabullendiği için teşekkür ediyorum. Yüksek duvarlar ardındaki Beuron Benedikt Manastırı ziyaretçilere kapalı. Telefonda: "Türk, gazeteci, Müslüman..." deyince, nasılsa zorluk çıkarmamışlardı. Tuna kıyısına Benedikt rahipleri 1862 yılında ayak basmış. Kökleri 6. yüzyıl İtalya'sına uzanıyor, manastırlarının, kiliselerinin olmadığı kıta yok.
Tanrı ile başbaşa...
"Kudüs'teki kilisemiz, Württemberg prensesinin 1906 yılında yaptığı İstanbul ziyareti sırasında zamanın Osmanlı padişahının vermiş olduğu izinle kurulmuştur," diye anlatıyor Peder Martin. "Kudüs Benedikt Kilisesi'nin temellerini atan, manastırımızın rahipleridir." Uzun, ıssız koridorlarda yürüyoruz, kocaman, bomboş iç avlulara çıkıyoruz. Arada sırada yanımızdan kayar gibi geçen başları önünde rahipler gülümseyerek şöyle bir selam veriyor. Peder anlatmaya devam ediyor: "Burada şimdi 30 rahip yaşıyor. Marangozluktan aşçılığa, hepsinin bir görevi var. Boş zamanlarını tek başlarına yaşadıkları hücrelerde Tanrı ile baş başa geçiriyorlar."
Tam bir keşiş yaşamı! "Rahip olmak için bize her yaşta insan gelir," diye anlatıyor Peder Martin: "Önce altı aylık bir deneme sürecinden geçerler. Bu sürecin sonunda manastırda kalmalarına karar verilirse 12 aylık ikinci bir süreç başlar. Buna manastır konseyinin de karar vermesi gerekir."
Az sonra büyük bir tahta kapının önünde duruyoruz. "Yemek salonumuz," diyor yaşlıca peder, "öğle ve akşam yemekleri hep birlikte ilahiler eşliğinde alınır." İki sıra uzun tahta masa, arkaları yüksek kara iskemleler. Salonun arka duvarında duran masa daha genişçe, iskemleler daha cüsseli. "Başrahip ve yardımcıları için... Gelin size manastır kütüphanesini de göstereyim."
Dört kata yayılmış zengin kitaplığın sayısız raflarında 400 bin dini eser, manastırdaki ve başka manastırlardan gelen Benedikt rahiplerinin hizmetinde. "Burada beş yılını dolduran ve ant içen insan artık gerçek bir Benedikt rahibi olmuştur." Almanya'da 20 manastır Beuron'a bağlı. Rahibeler Güney Almanya'daki Weingarten'de ve Avusturya'da Bertholdstein'da.
"Benedikt öğretisine inananların yüzde altmışı kadın," diye devam ediyor Peder Martin. Biraz şaşkın soruyorum: "Niçin çoğunluk kadın?". O ana kadar pek yüzüme bakmadan yürüyen yaşlıca adam, durup başını çeviriyor ve: "Kadınlar daha duyarlı varlıklardır," diye konuşuyor. "Tanrı'yla daha kolay bağlantı kurarlar."
Az sonra manastır çıkışında vedalaşıyoruz. Sigmaringen-Tübingen-Stuttgart yönüne giden dönüş treni saat 15:50'de kalkıyor. Biraz zamanım var. Manastır kilisesine de bir göz atayım. İçeri giriyorum. Kapının yanında küçük bir tabela gözüme ilişiyor: "Günah çıkarma saat 14.30-16.00 arası". Kilise bomboş. Perdeleri açık tahta hücrenin önünde duran iki genç kızın rahibi beklediği belli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder